
Birarada yaşayan iki kişinin yollarının ayrılması, kaçınılmaz olarak bir sürü gönüllü ya da gönülsüz
tasfiyeyi beraberinde getiriyor. İşin bir boyutu
paylaşım. Daha önce kitaplardan söz etmiştim, ama işte bir zamanlar
ikimizin olan başka bir sürü şeyi -- eşyayı, çarşafı, tencereyi, fotoğrafı, çerçeveyi, zarfı, mazrufu -- İ.'nin tabiriyle misketlerimizi paylaşır gibi bir sen bir ben yaparak dağıtıyoruz.
Ondan sonra ikinci aşamada insan yalnız kalıp etrafı kolaçan ederken diğer bazı şeylerden de sırf bir an gözüne battığı ya da akıl sağlığına ağır gelen hatırasını bertaraf etmek için kurtulmak istiyor. Ivır zıvırı hibe ettiğiniz insanlar sizi pek bir cömert sanıyor ama aslında bu biraz da bitkileri budamak gibi, bir kısmını kesiyorsunuz ki kökü güçlensin...
Fakat üçüncü aşamada öyle şeyler var ki paylaşmak da atmak da mümkün değil. Onlar durdukları yerde kalıyor. Herhalde çocuğu olan insanlar için bu en göz ardı edilemez
residue oluyordur. Keza birlikte herhangi bir şey üretmiş iki kişi, o mecrada beraberliklerini hep koruyacak demektir. İlla elle tutulur bir şey olması da gerekmez, ilişki esnasında öğrendiğimiz ya da alıştığımız bazı şeyleri de bünyede barındırmaya devam ediyoruz. Domatesin kabuğunu soymak, durmadan imlâ kılavuzuna bakmak, kedi sevmek gibi.
Auster yüzde yüz haklı, külü serpsek izmariti atsak da dumanın bir ağırlığı var...