Perşembe, Nisan 30

For the love of the game!


Bunu bir yerde mi okudum yoksa kendim mi uydurdum bilmiyorum ama Fransızca aklımda yer etmiş bir söz var: "j'aime la lutte, mais pas la victoire!" (mücadeleyi seviyorum, zaferi değil). Ulaşılacak ideal bir sonuçtan çok izlenecek yolu ya da seyahatin kendisini tercih eden bu önermeyi seviyorum. O yüzden de mesela takımları yenilse de zevkle maç seyreden taraftarları takdir ederim, illâ galibiyet peşinde değillerdir, onların sevdiği sporun kendisidir.
Film festivalinde gösterilen Belalı Düğün'ün anafikri de bu bağlamdaydı ve kulağa çok hoş geliyordu: Her hayat kaçınılmaz olarak ölümle biter ama hayatın nihayi amacı elbette ölüm değildir. Bu açıdan aşkın kendisi de bir amaç değildir, hayatın esas anlamı aşk arayışıdır (quest for love). Evet, bu arama hissini seviyoruz gerçekten. Her taşın altına, her dar sokağa, her kuytuya bakıp duruyoruz (buralarda bir yerlerde olmalı bu aşk!). Bulabilme ihtimali elbette bu arayışı ateşliyor. Peki ama bulduğumuzu aradığımız kadar seviyor muyuz acaba?

Salı, Nisan 28

Ayrılık Metaforları: "Mind the Gap!"


Londra metrosunda duraklara yanaşırken ve duraktan ayrılırken hep aynı anons insanı bayıltana kadar tekrar ediyor: "Please mind the gap between the train and the platform!" Bütün mesele vagonla durak arasındaki 20-30 cm.lik boşluk. İstanbul'da yaşayan insanlar için saçma bir evham gibi görünüyor ama yılda 52 kişi zarar görüyormuş...
Uyarıyı o kadar çok duydum ki ister istemez benim için anlamlı bir hale gelmesini istedim. Ve bir anda iki insan arasına fark ettirmeden, sinsice giren mesafeleri düşündüm. Ayrılık zaten başlı başına bu demek galiba: önceden bilmediğin ve bir kere açıldı mı artık kapatılması mümkün olmayan bir boşluk aranıza girmiş ve ne kadar da önemsiz bir mesafe diye düşünsen de sürekli tehlike altındasın. Artık boşluk yokmuş gibi yapamayız, we have to mind the gap!