![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwgLnWIx_OW424xUMf-Ag-CsKitplcN7Jq-AhnjO9xNxKNkkQXwjA7OpN0M0DSLQh2YWrvyHpU38Mv4b0Qo8Zx3OUdiNtl9ahpeBBVFJc3HQ_DlEB3GQpe3FXa5e5Z8T8737DPIFv1m81U/s200/meninos_hard_drives.jpg)
Sex and the City'nin bir bölümünde Carrie maydanoz sevmediği için restoranda sipariş verirken garsona alerjim var gibi birtakım yalanlar uyduruyor, bu yüzden de sevgilisiyle kavga ediyordu. Adam, ne diye bu kadar uzatıyorsun, maydanozsuz bir şey iste olsun bitsin deyince, Carrie de başlıktaki özlü sözü ediyordu...
Konu insanlar, arkadaşlıklar, ilişkiler olunca tercihlerimiz olsa da önceden sipariş şansımız yok elbette. Bu yüzden de hayatımızdaki herkesin irili ufaklı tatsız tarafları olabilir. Üstelik bir insanı tanımak epey bi mesele olduğundan bu kokular, baharatlar kendini ancak zamanla gösterecektir. Bu yüzden mesela U.m gibi yıllar sonra "ben yanlış arkadaşlara yatırım yapmışım" diye hayıflanmak vâki olabilir. Peki, kardeşin pizzadaki domatesleri ayıklaması gibi, insanları elekten geçirmek mümkün mü acaba? Ama ya böyle yapınca sevdiğimiz rayihaları da kaybedersek?
Bu açıdan sevgili olmak, önüne gelen tabakta, annemin ısrarla yinelediği gibi, bi lokma bırakmamak demek; ayrılmak da siparişi aynen geri göndermek. Ama hayat bu kadar net değil ki, hep bi şeyleri atmak, başka şeyler eklemek ister insan. Post-Fordist, post-Mc Donald's çağında müşkülpesentlik norm, customized product bekleyen çok, kimsede pek iştah yok...