Cumartesi, Mart 14

Hediyeler


İnsan birinden ayrılınca, ilk iş onu hatırlatacak şeyleri göz önünden kaldırmak istiyor. Herhalde öncelikle fotoğrafları. İşe girişince bir de bakıyorsunuz ki aslında bütün ev fotoğraflarınızla doluymuş...
Tabii iş bununla da bitmiyor. Onun aldığı, genellikle bir anlamı olan hediyeleri de bir müddet el altından kaldırmak gerekli gibi hissediyor insan. Ama bu da o kadar meşakkatli ve o kadar girift bir şey ki. Aynayı ya da çerçeveyi duvardan indirseniz izleri aynen orada kalıyor; çakmağı rafa kaldırayım deseniz kalemden hiç vazgeçemiyorsunuz; kütüphaneden bir kitap göz kırpıp duruyor...
Biraz düşününce insan bunun bir çıkmaz sokak olduğunu anlıyor. Hadi hediyeler bir yana, zaten her şeyi, bir sürü şeyi birlikteyken bulmuş, almış, bir yere dolduruvermişsiniz; hepsi yerlerine yerleşmiş, alışmış, tozlanmış.
Neticede hepi topu birkaç eşya, onlara da huzur vermek lazım. Hem onlar bir anlamda ölümsüz, başka mutluluklar görmelerine izin vermek lazım...

Kimdi giden kimdi kalan


Kimdi giden kimdi kalan,
Giden mi suçludur her zaman?
Ne zaman başlar ayrılıklar,
Dostluklar biter ne zaman?

Her geçen gün bir parça daha
Aldı gotürdü bizden.
Aynı kalmıyordu hiçbir şey,
Değişiyordu her şey
Kendiliğinden.

Artık çözülmüştü ellerimiz,
Artık bölünmüştü yüreğimiz,
Birimiz söylemeliydi bunu
Ötekini incitmeden.

Kimdi giden kimdi kalan?
Aslında giden değil,
Kalandır terkeden.
Giden de
Bu yüzden gitmiştir zaten...

Murathan Mungan

"Takım seçmek": Hangimizin arkadaşı?


Ayrılmanın zor taraflarından biri de uzuuun zamandır ortak arkadaşın olan insanların seninle ve sevgilinle ya ayrı ayrı görüşmek ya da iki kişi arasında bir tercih yapmak zorunda kalmaları. Bu işin arkadaşlar açısından zorluğu.
Ayrılan iki kişi içinse, çocukken mahalle arasında oyun oynarken (maç yaparken, yakar top oynarken, vb.) yaptığımız gibi takım seçme zorunluluğu. Bazı arkadaşlar için bu kolay: evet A. kesin benim arkadaşımdır, B. de onun. Üzücü de olsa karşılıklı olarak bu kişilerin arkadaşlığından vazgeçmeyi kabullenmek zorundayız. Peki ya C., onu ikimiz de aynı anda tanıdıysak ve hep beraber takıldıysak, biz ayrıldıktan sonra o kimin arkadaşı sayılır?
Çok karışık işler, galiba çocukken yaptığımız gibi birilerinin kolundan çekiştirip, hayır hayır onu ben seçtim kavgası yapmak gerekebilir...

Kriz ortamı


Ayrılma söz konusu olduğunda, kendi kendine düşünürken ya da birileriyle konuşurken, hep bu kriz lafı gündeme geliyor.
"Yahu işte piyasa belli, etrafta doğru düzgün insan yok, bak sen bi tane bulmuşsun, bunu harcama, nereden bulacaksın onun gibisini..."
Ekonomi hayatımızın bu kadar göbeğinde olduğu için mi yoksa mutat bir yalnızlık korkusundan mı bilinmez hep bir arz talep tartışması dönüyor. "Bu kriz ortamında" işten ayrılmama tavsiyesi verenler gibi, birileri hep bu mutluluğun ve mutlu ilişkinin karaborsada olduğu günümüz eğitimli, şehirli, tatminsiz sosyal çevresinde sevgilinden ayrılmamayı salık veriyor.
Bir açıdan haklılar elbette, haklıyız böyle endişeler taşımakta. Ama ya ilişki de krize girmişse? Eski gelir-gider, kâr-zarar hesapları şaşmışsa? Borç-alacak dengelerini tutturamıyorsak? İlân-ı iflâstan başka çare yoksa?

Hayalleri Yıkılanlar

Bir ilişki genellikle iki kişiliktir. İşin içine arkadaşlar, aileler, eş dost girer elbette ama özünde ilişkiye dair en yoğun şeyleri bu iki kişinin hissettiği varsayılır.
İnsan şaşırtıcı bir şekilde ve belki de sadece ayrılırken fark ediyor ki bu dışarıdaki insanlar da ilişkiye bir anlamda yatırım yapmış ya da bel bağlamışlar. Ayrılık lafı açıldığı an suratlarında bir titreme beliriyor, bir inanamazlık, bir hayal kırıklığı. Şaka zannedenler, abarttığınızı düşünenler, muhakkak bir umut olduğuna inananlar... Dondurması külaha iyi oturtulmadığı için yere düşüveren çocukların masum ama içli isyanı gibi.
Bir sürü insanın şakayla karışık tepkisi, "ilişkilere dair hayallerimi yıktınız!" ya da "siz yürütemediyseniz bu dünyada kimse bunu yapamaz!" oluyor.
Belki de aslında mesele birilerinin seni durmadan olmadığın bir yerlere, bulutların üstüne, bir kartposaldaki mükemmel kalp şeklinin içine, evin en nadide köşesindeki çerçeveye, oturtması ve senin o ideal çift safsatasından delicesine bunalmış olman. Belki herkes kadar biz de bir müddet sürünmek, cıkcıklanmak, eleştirilmek istiyoruzdur...

Cuma, Mart 13

Yağmur



[Belki de Teoman'ın en damar şarkısı...]

Dayanmak zormuş meğer
Sonu belli oyunlara
Reddetmeye gücün yoksa eğer

Oysa ki özgürlüğü seçmek
Başka vücutlar sevmek
Bir şehri tam kalbinden
Beyninden vurup gitmek
Var aklımda, bir yağmur
Çok uzaklardan çağırıyor
Gelirsen severim diyor

Yağmur yağmur çok uzaklardan
Çağırıyor gelirsen severim diyor

Her maske bir şey söyler
Nefretler sevgiler
Bırak artık sevmiyorsan eğer

Genç miyiz?

Herkesin bu konuda farklı bir fikri var. Belki çok genciz ve önümüzde yaşanacak upuzun yıllar, bambaşka hayatlar, uçsuz bucaksız aşklar var. Belki de çoktan yaşlandık, hayatımızın aşkını bulduk ve kaybettik (ya da bulabilme şansını yitirdik), dolayısıyla yeni denizlerde, yeni rüzgarlara yelken açmanın pek de öyle elle tutulur bir yanı kalmadı.
İnsanın kafası karışıyor, delikanlı pozlarında harekete mi geçmeli yoksa benden geçti evladım deyip dans tekliflerini red mi etmeli...

Love will tear us apart again



When the routine bites hard
And ambitions are low

And the resentment rides high

But emotions won't grow

And we're changing our ways,

Taking different roads


Then love, love will tear us apart again


Why is the bedroom so cold

Turned away on your side?

Is my timing that flawed,

Our respect run so dry?

Yet there's still this appeal

That we've kept through our lives


Love, love will tear us apart again


Do you cry out in your sleep

All my failings expose?

Get a taste in my mouth

As desperation takes hold

Is it something so good

Just can't function no more?


When love, love will tear us apart again

Elveda

Birisinden geçici bir süre için ayrılırken hoşçakal ya da görüşürüz demek mesele değil de iş elvedaya gelince işler karışıyor.
Acaba bir daha hiç görüşmeyecek miyiz, görüşsek de hep böyle bir gariplik hali mi olacak, bir daha beraber kahvaltı etme ihtimalimiz yok mudur, ya da uyanıp çapaklı gözlerle günaydın demek, ya da telefonu aşkım diyerek açmak...
Yıllarca içinde yaşadığın evi terk etmek gibi, bir şehre hiç dönememek gibi, sayfaları bitmiş bir defteri rafa kaldırmak gibi.
Evet, işte bu, elveda...