Mesela ayrıldıktan sonra R.'den söylediği saçma bir yalan yüzünden soğuduğumu düşümüştüm. Konu dünyanın en can alıcı meselesi değildi ama bir sürü şey de onun üstüne kuruluydu bir yerde... N.'yle ayrılınca da aklıma Being John Malkovich'i sevmeyişi takılmıştı. Ben filme bayılmıştım ve çıkışta saçma sapan tartışmıştık. Tartışmak her zaman yaptığımız ve çok sevdiğimiz bir şeydi ama her şey bittikten sonra o fikir ayrılığı bana birden çok büyük görünmüştü.
Bu son ayrılıktan sonra da bitiş anını ararken durup durup o yazdığım yazıyı beğenmeyişini düşünüyorum. Her şeyimi sevecek diye bir şey yok ama onu niye sevemedi bir türlü bulamıyorum, anlayamıyorum. Sanki ayrılığımız orada bir yerlerde gizli gibi geliyor.
Kabul etmek gerekir, aslında hepsi basit şeyler bunların. Ancak başka bir zamandan, uzak bir mesafeden bakınca bir anlam veriyor insan. Belki de sadece anlam uyduruyor! Hayatımızda bir foto-finish kamerası yok ki ipi kimin ne zaman göğüslediğini net olarak görebilelim...
1 yorum:
Ben de buna benzer bir bitiş anı belirlemiştim kendime uzun yıllardır birlikte olduğum sevgilimden ayrılırken. Heyecanla çok sevdiğim bir şiiri okuması için ona verdiğimde, kitabın yüzüne bile bakmadan ve "hayatımız şiir olmuş bizim zaten" diyerek kitabı masaya bırakmıştı, daha doğrusu hafifçe fırlatmıştı. İşte o an dedim, o an, bu ilişki bu cümleyle bitebilir. Evet, şiir sevmediği için oldu her şey.
Bir de Closer filminde bir sahne var. Jude Law ve Natalie Portman'ın oynadıkları karakterler, aradan uzunca bir süre geçtikten sonra birbirlerine yeniden bulduklarında geceyi otel odasında geçiriyorlar hemen. Sabaha doğru, Jude Law'un samimiyetsizliğini fark eden Portman'ın seni artık sevmiyorum dediği bir sahne vardır ki böyle durumlarda o gelir aklıma hep. Aşkın da böyle aniden bittiği, belki geri dönüşsüz sarsıldığı bir nokta var hakikaten de.
Yorum Gönder