Salı, Haziran 30

Table for one?

Büyük şehirlerde tek başına varolmak mümkün elbette ama bir sürü durumda yalnız olmak mesele. İlk yalnız tatilimde, Prag'da, akşam yemeğe çıkamazken bunu hissetmiştim. İnsan yalnız başına şehirde gezebilir, kahve içebilir, bir barda oturabilir, ama şöyle şaraplı filan güzel bi akşam yemeği planı yapmak için en az iki kişi olmak lazım diye düşünmüş, önünden geçtiğim afili lokantalara girememiştim.
Kardeşe danışmama rağmen tam olarak hatırlayamadığım bi filmdeki kahraman da böyle güzel bi restoranda yemek için önce tek kişilik bir masa ayırtmakta zorlanıyor, uzun ısrarlar sonucu masasına kavuşunca da menüdeki her şeyin iki kişilik porsiyonlardan oluşmasına bozuluyor, yalnızlığına lanet okuyordu.
Arkadaşlar sağolsun, insanın yaşadığı şehirde yemeğe çıkması zor değil. Benim en çok kafamı bozan şeylerden biri el kol dolu marketten dönünce basitçe zili çalamamak. Yani karman çorman çantada anahtarı bulamamak, hadi buldunuz diyelim bu sefer de kapıyı kendinize doğru çekmek için kırk dereden su getirmek. Allaam bi kapıyı açmak için bile iki kişi mi olmak lazım şu hayatta? :)

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Nefis!

Adsız dedi ki...

Ayrılık üzerine oluşturduğunuz güncenin birçok kişinin acısına, yalnızlığına ilaç olduğundan; ayrılmayı düşünenlerin de sorularına yanıt verdiğinden şüphem yok. Ve fakat, benim daha çok merak ettiğim, birlikte duranların halidir. Ayrılıkları felaket olan insanların birlikteliği acaba nasıldır ki? Okuyucunuz olarak merak ettiğim başka bir nokta ise insanlara yazma, çalma ve söyleme ilhamının birlikteyken değil de ya başlayamadığı ya da bittiği zaman gelmesidir. Yoksa, kopuş vuslattan çok daha coşkulu bir şey midir?

Bilmez değilim, bilirim insanın ancak canı yanınca bağırdığını. Veyahut da etiyle kanıyla beslendiği öteki gittiğinde, açlıktan ağladığını. Ama işte, mesleğim gereği belki de, yazılarınızda yanıtını arıyorum kafamın içini yakıp yıkan sorunun: bir bir daha kaç eder (ortalamada)? Eğer çoğun çift için iki bile etmiyorsa, bunlar ayrıldığında her birine ne kadar kalmakta? Bir yatırıp kaç alınıyor birliktelikten ve eğer varsa, getirisi üçüncü kişilerle beraber harcanabiliyor mu? Beni mutlu etmeyen başkasını edebiliyor mu?

Saygılarımla,
x.

Adsız dedi ki...

kafamı kurcalayan, ısıran yorum için teşekkür, ama hicap içinde itiraf etmem gerekir ki çok cevabım yok. zaten bu blog en çok sorulara dair galiba.
ama yine de birkaç şey söyleyebilirsem, bir: kopuş vuslat ilişkisi. birincisi ikincisinden hiç de coşkulu değil. ama mesele insanı yazmaya neyin sevk ettiği. sanırım coşku pek yalnız bi süreç değil, ve yazmak yalnızlıkla (or vica versa) sırt sırta gidiyo, biraz böyle bi şey...
iki, bir plus bir deyince kaç eder cidden bilmiyorum. çünkü her zaman bir dediklerimiz bir olmuyo ki! (iki, üç, sıfır?) en azından herhangi bi bağlam içinde...
yatırım meselesini de çözmek meşakkatli iş. şu andan ötesi var mı hiç bilemedim hayatta. hâlâ yarın olmaaaz huuu diye söylüyorum teoman'la...
ama şu kesin: mutluluk kişiye içkin bi şeydir. böyledir bu. birileri herkesi mutlu eder, birileri kimseyi edemez. birileri kolayca mutlu olur, birileri hiç olamaz. bu da ilişkiden, üçüncü kişilerden bağımsız bi şeydir. gibi...