
90'ların meşhur rock/metal grupları birbiri ardına şehre geldiği sıralarda, L.K.'yle dişimizden tırnağımızdan artırıp o zamanlar stadyumda yapılan bu konserlerin çoğuna gitmiştik. Kardeşle de geç 90'lar ve temelde 2000'lerde park orman, cemil topuzlu, kuruçeşme gibi yerlerde sayısız rock, alternative, grunge, caz konseri dinlemişizdir. Yıllardır hayran olunan bu insanları canlı canlı dinlemek elbette bir
hiç bitmesiiin hissi uyandırırdı. Eh, kaçınılmaz olarak konser bitince de tek umudumuz bis olurdu. Deli gibi alkışlar, bağırır çağırır, yine sahneye gelsinler de 2-3 şarkı daha söylesinler diye umud ederdik. 3'ten çok şarkı söyleyenlere büyük saygı duyardık, hele de 2. bise gelenler bizim için acayip müstesna insanlar olurlardı...
Ayrılık defterinin kolay kolay dürülememesi, etraftaki arkadaşlar, aile, eş dost, hatta bazen ayrılanların kendisinin bir şans daha beklentisi içinde olması aklıma bu bis metaforunu getirdi. Ama bunun çözüm olmadığı o kadar açık ki: bis uzun olsun kısa olsun konser yine bitmiyor mu, her şey hep bitmiyor mu?
(blog'un akıbeti konusunda da manidar bir yazı olduğunu not düşelim...)
7 yorum:
Oui: Everything. Everyone. Everywhere. Ends.
Mais rappelle-toi Barbara: Nous sommes encore en vie. Et cela fait toute la différence.
hayatta olduğumuzu, var olduğumuzu anlamak için birinin hatırlatmasına muhtaç olmak daha da fena bir şey değil mi? ya da acaba hayat sadece bu anlarda mı saklı?
Her şeyi bırak Barbara, şunu düşün mesela: Bugün en uzun gün.
ulan şu gittiğimiz konserlerle ilgili ayrılık/bitiş ilişkisine hiç girmeden, yüzysel, hatta biraz da geyik bi şeyler yazayım dedim. rahat bırakmadınız deRin yorumlarınızla :)
sana da bu yakışır be sibel ! :)
"TABİİİ. TABİİİ." (ses tonuyla düşün bak çok uygun:)
Sen bu G. Fişek pozcusuyla onun Barbara adlı adsız arkadaşını boşver Sibelcim, yaz ya içinden ne geliyosa. :)
Yorum Gönder