Pazar, Nisan 12

Kanıtları karartmayalım...


Eski ilişkiye, eski sevgiliye, eski aşka dair birikenleri anlatan çok şey yazdım. (Belki de artık iç tutarlılıkları yoktur bile.) Bu tortulara dair genellikle başvurulan seçenek kilitli bir çekmecede süresiz bekletmektir (Tarkan "Yak bütün fotoğrafları" diyor, o ayrı :). Ama dün Milk'i izlerken düşündüm ki belki de birtakım şeyleri göz önünden kaldırmak, kuytulara saklamak, üstünü örtmek, aslında tozları halının altına süpürmekten başka bir şey değil.
ABD'de eşcinsel hakları için mücadele veren Harvey Milk, aldığı tehdit mektuplarını, arkadaşlarını endişelendirse de buzdolabının üstüne yapıştırıyor. Mantığı da şu: Belki bu korkutucu bir şey, ama korkuyla yüzleşmek ve her an orada olduğunu bilmek, yokmuş gibi yapmaktan yeğdir. Çünkü gözünün önünde olmadıkça bu tehdit büyür, büyür, büyür, kendi varoluşunu kazanır, baş edilemez olur...
Galiba tortular için de bu doğru. Hiç beraber olmamışız, hiç ortak tarihimiz yokmuş, birlikte sevip acı çekmemişiz gibi her şeyi temizlemek pek mantıklı değil. Acıyı da kayıbı da idrak etmek lazım. Cinayet mahallindeki tüm parmak izlerini yok etmenin alemi yok!

Hiç yorum yok: