Cumartesi, Mayıs 23

Arşiv?

Daha önce de yazmıştım eski mektupları bulmanın ve okumanın ne kadar netameli bir hissiyat olduğunu. Sonra fark ettim ki onun yazdığı şeyleri bulmak bir şey benim yazdığım şeyleri bulmak bambaşka bir şey. Hem neden bende bunlar diye garipsiyor insan, hem de belirsiz bir geçmiş zamanda kurguladığı ben, o, biz tahayyüllerine takılıyor. Bazen çok içten hatırlanan, unutulmaz şeyler, bazen de insana ben bunu ne zaman neye istinaden yazmıştım dedirtecek kadar şeffaflaşmış birikintiler.
Z. K. dedi ki - ki süper bir saptama - peki diyelim ki sen yazdıklarını hatırlamıyorsan, o da unutmuşsa, ve üstüne yazılı olan kağıt da kaybolmuşsa nereye gidiyor bütün bunlar? Gerçekten de bir yerlerde duruyor olmaları lazım...
İlişki sonrası bir şeyleri derlemeye, toplamaya, ortalıktan kaldırmaya çalışırken düşünüyorum sanki biten ilişkilerin de bir arşivi olmalı. Ne var ne yoksa hepsini bir araya getirmeli, tasnif etmeli, saklamalı.
Artık gitmesek de görmesek de o bizim ilişkimizdi sonuçta...

4 yorum:

Adsız dedi ki...

geçen gastede gördümdü. kırık kalpler müzesi varmış, museum of broken relationships (çeviri tam değil ama tatlı). ona bağışlayabiliyormuşsun herşeyi...

Adsız dedi ki...

bir de where do broken hearts go adlı whitney houston şarkısını da hatırlayalım yeri gelmişken. demek ki cevabı buymuş. o müzeye.

Adsız dedi ki...

bi de şu masumiyet müzesi var tabii, okumasam da o da benzer bi dalga olmalı...

G. Fişek dedi ki...

Cennettin en güzel yorumlarından birinde orada kayıp sevdiklerimizle kayıp eşyalarımızı bulacağımız söylenir. Arşivlenmeyen, saklanmayan, tasnif edimeyen, kaybolan bütün eşyalarımızı, bütün mektupları ve notları, tokaları ve gözlükleri, gömlekleri ve şalları, mağara ışıklarını ve opera dürbünlerini; her biri kendi özel hayatına sahip, ona veya bize ait bütün mutluluk işaretlerini bu dünyada değilse bile cennette bulacağımızı düşünmek, çok güzel.